Yıl 1991… İstanbul, kasım ayının ilk haftasında ayaz bir soğukla yüzleşirken, Gayrettepe Asayiş Şube’nin merdivenlerinden yavaş ve ürkek adımlarla çıkan yaşlı bir adam, binanın sessizliğini delen tek kişiydi. Konuşmaya başladığında sesindeki titreme, yalnızca soğuktan değil; günlerdir içine çöken bilinmezlikten kaynaklanıyordu.
Adam, “ikinci şube” olarak bilinen Asayiş Şube Müdürlüğü’nün en ağır dosyalarının tutulduğu birinci kısma yönlendirildi. Araları limoni olduğu için bir süredir görüşmediği stajyer hâkim oğlunun günlerdir kayıp olduğunu, onu artık hiçbir yerde bulamadığını söyledi. Ne bir telefon, ne bir iz, ne de bir açıklama…
Dedektifler, adamın yüzündeki endişeyi görür görmez bunun sıradan bir kayıp başvurusu olmadığını anlamıştı. Sanki genç hâkimin üzerine bir gölge çökmüş, izlerini hiçliğin içine saklamış gibiydi.
Başvuruyu alan Cinayet Masası’nın deneyimli mükayyiti Adnan İlhan, yaşlı adama gereken çalışmanın yapılacağını söyleyerek onu uğurladı. Ardından başvuru dilekçesini alıp cinayet masasının tecrübeli dedektiflerinden birine teslim etti. Böylece kayıp hâkim dosyası resmen Cinayet Masası’nın kontrolüne geçmiş, soruşturmayı artık bu birimin uzman dedektifleri yürütmeye başlayacaktı..