Başarıya giden yol… Hayalini gerçeğe dönüştürdü!

Başarıya giden yol… Hayalini gerçeğe dönüştürdü!
Yayınlama: 17.12.2025 08:07
A+
A-

1989 doğumlu olan Erten, lise yıllarını Kocaeli’de geçirdi. Üniversite sonrası hem iş hayatına atıldı hem de işletme alanında yüksek lisans yaptı. Yoğun geçen bu süreçteki motivasyonu, tüm zorlukların üstesinden gelmesini sağladı. Profesyonel kariyerine ilaç sektöründe başlayan Erten, yaklaşık on yıl boyunca uluslararası projelerde görev aldı. Bu deneyimler ona hem farklı ülkelerde bulunma fırsatı hem de değerli bir vizyon kazandırdı.
HAYATINDAKİ DÖNÜM NOKTASI
Kurumsal başarılarının yanı sıra, evlilik ve annelik Erten’in dünyaya bakışını değiştirdi. Bu değişim, sürdürülebilirlik ve çevre dostu ürünler konusunda harekete geçmesine ilham verdi. Bugün kurduğu marka, plastik atıksız temizlik ürünleriyle sektörde fark yaratıyor ve her geçen gün daha fazla insana ulaşıyor.
İş hayatında hiçbir zaman sadece kendisine verilen görevleri yerine getiren biri olmadı. Her zaman daha fazlasını yapmayı, alanının dışındaki konulara da dokunmayı istedi. “Kurumsal hayatta kendi pozisyonunuzun dışındaki işlere dahil olmanız pek teşvik edilmiyor”diyen Büşra,“On yılın sonlarına doğru kendi işimi kurma isteğim iyice netleşti. Kendi işimi yaparak farklı alanlarda daha büyük bir etki yaratabileceğime inanıyordum. İş hayatını bırakıp kendi işimi kurma isteği içimde ilk filizlendiğinde, bunun sadece ticari birgirişimolmasını hiçbir zaman doğru bulmadım. Para kazanmak elbette bir işin sürdürülebilirliği için gerekliydi, ancak benim için yeterli bir amaç değildi.Yıllar boyunca kurumsal hayatta çalışırken şunu fark etmiştim. İnsan, zamanının bu kadar büyük bir kısmını adadığı bir işi sadece maddi hedeflerle sürdüremez. Onu ileriye taşıyan şey, o işin dünyada bir karşılık yaratmasıdır. ‘Ben nasıl bir etki bırakmak istiyorum?’ sorusunun cevabı beni günlerce düşündürdü. Kendi adıma bir şey yapmak değil, gerçekten fayda sağlayan, insanlara iyi gelen ve dünyaya yük olmayan bir iş kurmak istiyordum.Hem bir anne olarak hem de çevre konusunda hassasiyetleri yüksek biri olarak, günlük yaşamlarımızda farkında bile olmadan ne kadar çok kimyasal tükettiğimiz, ne kadar çokplastik atıkürettiğimizi görüyordum. Bu sistem içerisinde bir değişim yaratma ihtiyacı artık benim için kişisel bir sorumluluğa dönüşmüştü. Going Zeero tam da bu duygularla doğdu”bilgisini paylaştı.

‘RİSK ALMAYI PEK SEVMEYEN BİR AİLEDEN GELİYORUM’
“Kuruluş sürecine öyle büyük bir heyecanla başlamıştım ki, karşıma çıkan engeller beni yıldırmak bir yana, adeta doğru yolda olduğumu hatırlatan işaretler gibiydi”diyen Büşra,“Çoğu girişimci için moral bozucu olabilecek durumlar, benim için aşılması gereken bireroyunbasamağı gibi görünüyordu. Çünkü yapmak istediğim şeyin gerçekten değerli olduğuna inanıyordum. En büyük zorluk, plastik ambalaj kullanmama kararıyla başladı. Endüstrinin neredeyse tamamı plastik üzerine kurulu olduğu için, bu karar beni standartüretimsisteminin tamamen dışına çıkarmıştı. Ürünlerimi üretecek bir üretici bulmak neredeyse imkânsızdı. Görüştüğüm her fabrika, her üretici aynı sonuca varıyordu. Makineleri, hatları ve iş akışları plastik için tasarlanmıştı”dedi ve ekledi:
“Adetlerimiz düşük olduğu için de kimse bu değişime istekli değildi; çoğu ‘yapamayız’ diyerek nezaketle reddediyor, bazıları ise daha açık bir şekilde başından savıyordu. Başta zorlayıcı görünse de bu durum bizi başka bir noktaya taşıdı. Kendi üretimimizi kendimizin yapması gerektiği çok net bir şekilde ortaya çıktı. Bugün geriye dönüp baktığımda bunun bir zorluk değil, aslında bir şans olduğunu düşünüyorum. Kendi üretim tesisimizi kurmak hem esneklik hem kalite kontrolü hem de inovasyon anlamında bize büyük bir avantaj sağladı. Eğer o zamanlar istediğimiz gibi bir üretici bulsaydık, belki bugün bu kadar özgün ve güçlü bir kimliği olmayacaktı.”
“Babam memur, annem ev hanımı, dolayısıyla risk almayı pek sevmeyen, daha güvenli ve istikrarlı bir hayat modeline alışkın bir aileden geliyorum”diyen Büşra,“Babam tümiş hayatıboyunca aynı kurumda çalıştı. Bu nedenle ‘güzel’ bir kurumsal kariyeri bırakıp kendi işimi kurma fikrim, ilk başta onları doğal olarak endişelendirdi. Çok hevesli değillerdi, çünkü alışık oldukları düzenin dışında bir adım atıyordum. Ama bir yandan da bugüne kadar attığım her adımı kendi isteğimle, kendi sorumluluğumla ve başarıyla ilerletmiş olmam onlara güven veriyordu. Yakın arkadaş çevrem ise, onlar iş fikrine tam olarak ikna olamamışlardı. Türkiye’de doğal içerikli ürün üretip satmanın çok geniş bir karşılık bulamayacağını düşünüyorlardı. Onlara göre doğal içeriklere önem veren kitle oldukça nişti ve bu kadar sınırlı bir müşteri grubuyla sürdürülebilir bir iş kurmak zordu. Eşim ise çok destekleyiciydi.Onun da bana her alanda güveni tamdır. Kızımızın bakımı ve ev işlerini her zaman ortak yaparız. Bu da benim yeni bir iş kurarken yoğun geçecek zamanlara karşı daha özgüvenli olabilmemi sağladı”ifadelerine yer verdi.
‘TABAKTA YEMEK, BARDAKTA YARIM SU BIRAKMAZDIK’
Sürdürülebilirlikfikrinin hayatına bir anda giren yeni bir kavram olmadığını dile getiren Büşra,“Aslında çocukluğumdan beri ailemden içselleştirdiğim bir yaşam biçimi. Bizim evde hiçbir şey tamamen kullanılamaz hâle gelmeden atılmazdı.Tabakta yemek bırakmak, suyu bardakta yarım bırakmak ya da ihtiyacımız olmayan bir şeyi almak zaten alışık olmadığımız davranışlardı. Dolabımız hiçbir zaman kıyafetlerle dolup taşmazdı, harcamalarımız her zaman ihtiyaç kadar olurdu. Kullanmadığımız odanın ışığını mutlaka kapatırdık. Bu konularda özellikle babam çok dikkatliydi. Yoksul bir aileden geldiği için israf konusunda hem maddi hem de manevi bir hassasiyeti vardı.Elektrik, su veya gıda, hepsini sadece bir ‘masraf kalemi’ olarak değil, ‘milli bir servet’ olarak görürdü. Biz de bu bakış açısıyla büyüdük. Dolayısıyla bugün sürdürülebilirlik üzerine konuşurken, aslında yeni bir alışkanlık kazanmaktan ziyade, çocuklukta öğrenilmiş değerleri daha profesyonel bir zeminde ifade eder hâle gelmiş oldum”dedi ve ekledi:
“Çocukluğumda çevreyle ilişkimi şekillendiren en belirgin anılar, yaşadığımız semt olan Yarımca’daki boş arsalarla ilgili. O dönem henüz her yer betonlaşmamıştı, okula yürürken bu geniş, boş arsaların içinden geçen patikaları kullanırdık. Bahar ayları geldiğinde o alanlar yemyeşil olur, çiçeklerle dolar, adeta küçük bir kır manzarasına dönüşürdü. Çocukluğum doğanın içinde geçmedi belki ama tamamen betonla çevrili bir şehirde de değildik. Yeşille temas edebildiğimiz, nefes alabilen bir kasabaydı. Yıllar sonra aynı semte gittiğimde ise bambaşka bir manzarayla karşılaştım. O boş arsaların tamamı binalarla dolmuştu. Hatırladığım o yeşilliklerin yerinde artık neredeyse hiç boş alan yoktu. Yeşil diye hatırladığım mahallemin bu hâli beni gerçekten üzdü. O değişimi görmek, hem çocukluğuma duyduğum özlemi hem de çevresel dönüşümün ne kadar hızlı gerçekleştiğini daha derinden hissettirdi.”
“Günlük rutinimde değiştirdiğim en temel alışkanlıklardan biri, kullan-at ürünleri hayatımdan çıkarmak oldu”diyen Büşra,“Özellikle ıslak mendilleri evimize hiç sokmuyorum. Çünkü bugün bu ürünlerin ne kadar yoğun ve sorgusuzca kullanıldığını gördükçe bunu gerçek bir çevre felaketi olarak görüyorum. Yere bir damla bir şey döküldüğünde hemen ıslak mendile uzanıyoruz. Oysa o ıslak mendilin her biri, doğada belki de hiç kaybolmayacak bir plastik atığa dönüşüyor. Aynı şekilde çocuğunun ağzını ıslak mendille silen aileler var, bu hem sağlık hem çevre açısından düşündürücü. Ben bu konuda tek bir örnek üzerinden bile güçlü bir farkındalık yaratılabileceğine inanıyorum. Sadece ıslak mendil alışkanlığımızı değiştirebilsek, tek başına bile ciddi bir yol kat etmiş oluruz. Çünkü küçük görünen alışkanlıklar, en büyük toplumsal dönüşümlerin öncüsü olabiliyor”şeklinde konuştu.
Başarıya giden yol... Hayalini gerçeğe dönüştürdü
‘ÜRETİMDE DAHİ SIFIR ATIK PRENSİBİYLE ÇALIŞIYORUZ’
Ürünlerini tasarlarken sürdürülebilirliği birkaç temel kriter üzerinden ele aldıklarına dikkat çeken Büşra,“İlk olarak, içeriklerin insan sağlığına zarar vermeyen ve doğaya karıştığında ekosisteme yük oluşturmayan formüller olmasına önem veriyoruz. Ağır kimyasal içermeyen, doğada çözünebilen, güvenli bileşenler bizim için birinci öncelik. İkinci olarak, bu içerikleri plastik içermeyen ambalajlarla sunmak bizim için vazgeçilmez bir kriter.Mümkünse kağıt bazlı, uygun değilse cam ambalaj tercih ediyoruz. Çünkü sürdürülebilirlik yalnızca içeriğin doğallığıyla değil, ambalajın çevresel etkisiyle de anlam kazanıyor. Bunun yanında performans da çok önemli. Ürünlerimizin gerçekten etkili olması, kullanıcılarımızın sürdürülebilir alternatiflere geçiş yaptıktan sonra tekrar eski ürünlerine dönmemesini sağlıyor. Böylece davranış değişikliğinin kalıcı olmasına katkı sunuyoruz. Son olarak, ulaşılabilir fiyat kriteri bizim için çok değerli.Bu ürünlerin sadece belirli bir kesime değil, mümkün olduğunca çok eve girmesini istiyoruz. Çünkü yaratmaya çalıştığımız çevresel etkinin anlamlı bir boyuta ulaşması ancak geniş bir kitleye dokunabildiğimizde mümkün”bilgisini paylaştı.
“Üretimde dahi sıfır atık prensibiyle çalışıyoruz”diyen Büşra,“Az kusurlu, kullanılabilir durumdaki ürünlerimizi müşterilerimize hediye ediyoruz. Ambalajı az hasar almış, müşterilerimize gönderemeyeceğimiz ürünlerimizi çalışanlarımız arasında dağıtıyoruz.Ambalaj atıklarımızı çöpe değil, geri dönüşüme gönderiyoruz. Tedarikçilerimize bize ürün gönderirken minimum ambalajla göndermelerini talep ediyoruz. İşimizin hacmi büyüdükçe hammaddelerimizi ambalajsız bir şekilde alabilmeyi umuyoruz.Bu sayede sadece ürünlerimizle değil, üretim sürecimizle de sıfır atığa yaklaşabileceğiz”şeklinde konuştu.
‘HİÇ UNUTAMADIĞIM BİR GERİ BİLDİRİMİMİZ VAR’
“Ukalalık gibi olmasın ama hemen hemen her gün gözlerimizi dolduran bir mesaj ya da bir yorum alıyoruz”diyen Büşra,“Bu ürünleri ürettiğimiz için sizden Allah razı olsun diyenler, hayır dualarını gönderenler, bana özellikle ulaşıp teşekkür edenler var.Verdiğimiz emeğin karşılığını bulması çok mutlu ediyor. Vakit ayırıp bize yazıp düşüncelerini ileten herkese minnettarım. Hiç unutamadığım bir geri bildirimiz de oldu. Bir gün işyerine yaşı ilerlemiş bir amca geldi. Normalde ofisten satış yapmıyoruz ama Avcılar’dan kalkıp sadece bizim için geldiğini söyleyince elbette yardımcı olmak istedik. ‘Kızım için 10 adet şampuan alacağım’ dediğinde hepimiz şaşırdık.Meğer kızı yurtdışında yaşıyormuş ve her zaman alma imkânı olmadığı için stok yapmak istiyormuş”dedi ve ekledi:
“Amcaya, ‘Keşke bu kadar yol gelmeseydiniz, kargoyla gönderebilirdik’ dediğimizde asıl hikâye ortaya çıktı. Kızının bir arkadaşı Türkiye’den ona ziyarete gidiyormuş ve uçuşa yetiştirmek için özellikle o gün gelmiş. O an gerçekten çok duygulandım. Birisi bana böyle bir hikâyeyi anlatsa, ‘abartılmıştır’ derdim. Ama yaşayan biri olarak bunun ne kadar özel olduğunu çok iyi anladım. Bir tarafta bir babanın kızına ürün yetiştirmek için İstanbul’u bir uçtan bir uca kat etmesi. Diğer tarafta yurtdışında, onlarca alternatif varken, bizim ürünlerimizi babası ve arkadaşı aracılığıyla istemesi. Tüm bu çaba ve gönüllülük, bizim yaptığımız işin insanların hayatında nasıl bir değer taşıdığını gösteren çok özel bir deneyimdi. Benim için hâlâ en unutulmaz geri bildirimlerden biri. Ayrıca o amcanın önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum, kızına verdiği değer sebebiyle.”
“Tek başıma ulaşamayacağım etki alanı, bu marka sayesinde gerçek bir güce dönüşüyor”şeklinde konuşan Büşra,“Bugün 20 kişiye iş imkânı sağlayabiliyor olmak, üstelik sektör ortalamasının üzerinde çalışma şartları sunarak bunu yapabilmek benim için tarif edilmez bir mutluluk. Sadece ticari bir işletme değil, gerçekten değer üreten bir yapı kurduğumu hissediyorum.Örneğin bu yıl meme kanseri farkındalık ayında yalnızca bir sosyal medya paylaşımı yapmakla kalmadık, kadın çalışma arkadaşlarımızın tamamına muayene ve mamografi imkânı sağladık. Bu tür adımlar zamanla işleyişimizin doğal bir parçası hâline geliyor. Aynı şekilde, korunmaya muhtaç kız çocuklarına eğitim ve barınma desteği veren Koruncuk’a yaptığımız bağışları her yıl artırıyoruz. Bütün bunları düşündüğümde şunu çok net hissediyorum. Normal bir işte çalışıyor olsaydım, Büşra olarak bu kadar geniş bir etki alanı yaratamazdım.Firmanın ticari olarak güçlenmesi, bu değer odaklı adımları atabilmemizin en büyük itici gücü. Ve günün sonunda beni en çok mutlu eden şey de tam olarak bu. Hem ekonomik olarak ayakta duran hem de iyilik üretmeye devam eden bir yapının parçası olmak”bilgisini paylaştı.
‘UMARIM YURTDIŞINDA DA BU BİR TÜRK MARKASI DİYEREK GURURLANIRIZ’
Gerçekçi, kontrollü ve değer odaklı bir büyüme modeli benimsediklerini dile getiren Büşra,“On yıl sonra, kendi üretim tesisinde tamamen yenilenebilir enerjiyle kendi elektriğini üreten, karbon ayak izi çok düşük bir yapıya sahip olan bir Going Zeero hayal ediyorum. Hammadde tedarikinde bile sıfır ambalaj atığı yaratabildiğimiz, döngüsel bir sistemi tamamen oturtmuş bir üretim modeli bizim için en önemli hedeflerden biri”dedi ve sözlerini şöyle noktaladı:
“Aynı zamanda markamızı Türkiye sınırlarının dışına taşımaya da başlamak istiyoruz. Değer yaratan, güçlü, sürdürülebilirliği merkezine alan bir Türk markasının dünyanın farklı ülkelerinde yer alması benim için çok değerli. On yıl sonra hem Türkiye’de güçlü bir topluluk oluşturmuş hem de yurtdışında birçok ülkede varlık göstermeye başlamış olarak hayal ediyorum. Umarım tüm Türkiye’nin yurtdışında ‘bu bir Türk markası’ diyerek göğsünü gererek gururlanacağı bir marka oluruz.”
(Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr)

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.